Alexander Graham Bell
.jpg)
Telefonun yaratıcılarından
olan Graham Bell'in annesi doğuştan sağırdı. Dedesi ve babası yıllarını
sağırlara adadı. Özellikle babası sağırlara duymasalar bile konuşmayı
öğretmenin yollarını geliştirmeye çalıştı. İki kardeşi veremden ölünce, babası
kalan tek oğlunun sağlığı için Kanada'ya göçtü. Babasının ölümünden sonra onun
çalışmalarını tanıtmak ve yaymak için çabalayan Graham Bell, ABD'ye gitti.
Burada bir süre sağırlara dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra
kendi okulunu kurdu. Ünü kısa sürede yayılan Bell, Oxford Üniversitesi'ne konuk
öğretmen olarak çağrıldı. İngiltere'de eline geçen Alman Hermann von Helmholz
adlı bilginin işitme fizyolojisine ilişkin kitabını okudu. Müzik sesinin bir
tel aracılığı ile aktarılabileceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. Bu sırada
başka bilim adamları da bu konularda çalışmalar yürütüyordu. İlisha Gray
bunlardan biriydi.
İngiltere'den dönen Bell,
Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalı profesörlüğüne getirildi.
Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için
duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik
mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Çalışmalarını yürütmek için maddi
destek gerektiğinde kendisine Avukat Gardnier Greene Hubbart yardım elini
uzattı. Bell ve watson 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere
gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı.
14 Şubat 1876 günü Bell ve
Gray telefon patenti almak için ayrı ayrı başvuru yaptı. Bell'e 7 Mart günü
istediği patent verildi. 174.465 no'lu patentini alan Bell, atölyede
denemelerini sürdürürken telefonu çalıştırmak için kullandığı bataryadan
pantolonuna asit döküldü. watson'u yardıma çağırdı: "Bay Watson, çabuk
buraya gelin. Sizi istiyorum!" Bell, yardımcısını yardıma çağırırken
farkında olmadan ilk telefon görüşmesini yaptı. Watson, Bell'in sesini
"Telefon"dan duydu. ABD'nin 100. kuruluş yıldönümüne denk gelen bu
buluşu ona düzenlenen Yüz Yıl sergisinde birçok ödül kazandırdı.
Bell, bilimsel
çalışmalarını yürütmek için maddi ve manevi destek gördüğü Hubbart Ailesi'nden
Mabel ile bir yıl sonra evlendi. Eşi dört yaşından beri sağırdı. Bell,
öğrencisi olarak tanıdığı ve daha sonra evlendiği Mabel'e derin bir sevgi
duydu. Artan ününe karşın hiçbir zaman ne eşini ne de sağırları unuttu. Eşine
yazdığı bir mektupta "Eşin, hangi noktaya çıkarsa çıksın, ne denli zengin
olursa olsun, emin ol sağırları ve onların sorunlarını her zaman
düşünecektir." diye yazmıştır. Bugün öne çıkan buluşlarının gölgesinde
kalan yapıtlarının çoğu sağırlık konusundaydı. Sağır annesinin ve eşinin
duyamadığı sesleri kaydetmeyi başardı.
"Gramofon"dan
kazandığı parayı bugün de sağırlar için çalışmalar yürüten Alexander Graham
Bell Sağırlar Kurumu'na harcadı. Fransa hükümeti insanlığa hizmetinden dolayı
onur ve para ödülü verdi. Verilen parayı washington'da sağırlar için Volta
Enstitüsü'nü kurmada kullandı. İlk el telefonunu geliştirmek için Bell, teknik
sorunları alt etmeye çalışırken bir yandan da kendisini dava eden Gray'a karşı
hukuk savaşı verdi. Telefon atölyeden 4 yılda çıkabildi. 1880 yılında Bell'e
yardım eden Tainer, "Radyofon" adını verdikleri aleti denedi. Bir
okulun tepesine çıkan Tainer, çok uzaktan görebildiği Bell'e telefonla
seslendi: "Bay Bell! Bay Bell! Beni duyabiliyorsanız, lütfen pencerenin
önüne gelip şapkanızı sallayın!" Bell şapkasını salladığında artık telefon
doğumunun ardından emeklemeye başladı.
Sekiz yıl sonra Connecticut
eyaleti ilk telefon şebekesine sahip kent oldu. Telefon yakın yıllara dek
Türkiye'de olduğu gibi santraller ve memurlar aracılığı ile yürütülüyordu. Bir
süre sonra santrallerde erkek memur yerine kadın memurun çalışması geleneği
başladı. İlk kadın santral memuru da Boston'da çalışmaya başlayan Elma Nut
oldu. Kimi siya-beyaz filmlerde gülme konusu yapılan "manyetolu
telefon" görüşmeleri 1899 yılında Almon B. Stowger adlı birinin katkısı
ile otomatikleşmeye yöneldi. İşin garip tarafı, Stowger telefoncu değil cenaze
levazımatçısıydı. Rakibinin eşi telefon şirketinde çalışıyordu. Cenaze işleri
için Strovv-ger'ı arayanları bu memur kendi eşine bağlıyordu. Bu zor durum
karşısında çözüm bulmak için kollan sıvayan Strowger, otomatik santralı yapmayı
başardı.
Halk yeni telefona
"kızsız telefon" adını taktı. Bugünkü telefonlara benzemeyen bir
biçimdeydi. Üzerinde birler, onlar, yüzler basamağını temsil eden üç tuş
bulunuyordu. Bağlanmak istenen numara tuşlara aranan numarada yer alan rakamın
değeri kadar basılarak sağlanıyordu. Arayan kişi tuşa kaç kez bastığını sık sık
şaşırdığı için karmaşaya da yol açıyordu. Bunun da çözümü çok geçmeden bulundu.
Kısa sürede New York sokaklarını telefon direkleri ve kablo hatları örümcek ağı
gibi kapladı. Yürünmez bir hale gelen sokaklardaki bir telefon direği kabloları
tutan 50 çapraz tahta taşıyordu. Telefon günlük yaşama değişik biçimlerde
girmeye başladı. O yıllarda yayımlanan gazetelere verilen bir reklâmda telefon
şöyle tanıtıldı: "Sohbet... Ağızdan kulağa telefonla konuşarak çok daha
rahat..."
Bell 1915 yılında New
York'u San Francisco'ya bağlayan ilk uzun kentler arası telefon hattını açtı.
Karşısında yine yardımcısı Watson vardı. Aradan geçen onca yıla karşın Bell ilk
günü unutmadı. Watson'a "Watson seni istiyorum, buraya gel!" dedi.
Telefonun olanaklarından yararlanarak müşteri çekmek isteyen oteller arasında
kıyasıya bir savaş başladı. Oteller ünlü müzik, tiyatro, opera, konser
salonlarına bağlanan telefon "Tiyatrofon" hattı ile aldıkları sesi
lobilerinde oturan müşterilerine dinletmeye başladı, ^ü evlere ve iş yerlerine
de yayıldı.
.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder